Lale Müldür



LA LUNA


bana Zaman ve La Luna
herşey gitti bak
herşey ağlayarak gitti
sular soğudu
bir Kurban düşüyor şimdi aramıza La Luna
üçümüzden biri kurban
serin bir çizgi çekiliyor gökyüzüne
çok geç çok geç artık

terkedip gidiyor beni teker teker bütün güneşlerim
bir daha hiç dönmeyecekler mi yaşamıma
alnımdan fırlayan bir Kartal yarıp
geçiyor göğü
görünmez bir Çarkın çıldırtıcı gürültüsü
duyuluyor bir yerlerden

uzak anılar
yengeçler gibi
çıkıyorlar bir gün batımına

son güneşler son güneşler de düşüyor
bak
tüm metal dairelerinle sen çıkıyorsun yaşamıma

görünmez güçlerle
karanlık ve anlaşılmaz acılarla, uyandırdığın,
tıpkı kendin gibi,
korkutucu gözüküyorsun
sende hiç insani bir şey yok mu La Luna

herşey mümkün herşey açıklanabilir gözükse de
birşeyler kenetlenmiş bir yerlerde
sen yine de gel İmparator, Gece
ve beni al son bir kez karanlık gözlerine

saçımı ör eskil bir anahtarla La Luna
yüzümü yaralarımı sar sarmala
çaputlar ve karalarla La Luna
beni o yabanıl şölene hazırla
karanlık duvarlardan geçen siluetler gibi
lacivert geceyi bekleyen buzdan çiçekler gibi
belirsiz bir denizi tarayan bir fener gibi
uzayda gümüş bir sarkaç gibi sallanan
Darağacındaki Adam.
bir Keşiş, bir Lehimli
adamotu büyütüyor gözyaşlarından...

isli bir camın altından geçirilen
zehirli bir duman gibi
bulutlar, senin üstünden, kayıyor
kayıyor, La Luna, başlar ve sonlar

bana Zaman ve La Luna
biraz zaman
duyayım bir kez daha o selenli liri
ve Sirenleri, mor şarkılarıyla, uzaklardan...


BEYAZ

İz!
Beyaz bir ülkeden çıkıp gelen ikiz!
Lacivert çarşaflara buzdan siluetini çizen sonsuzluk
ve giz, Yaklaş!
Beden nerede parçalandıysa kartallar oradadır. Uykunun
beyaz kum tanecikleri gibi dağıldığı bir gün şeffaf
kanatlar seni yerden kaldıracaklar.
Tuz! Buzu çözen formül, kanallardan akan kar ve pus
Beden nerede parçalandıysa kanatlar oradadır.
Dev kanatların yalayıp geçtiği tuz çölleri,
kızgın havanın ve tuzun örttüğü, örterek çizdiği figürler,
prizmatik kuşlar, bale, beyaz değme noktaları....
Kim yaşamını kurtarmaya çalıştıysa kaybedecek. Kim
kaybettiyse bulacak onu yeniden. Fezanın
lacivert bir serap gibi insanları sardığı bir gün
dağınık hafif bir uykudan kalkar gibi
teyelleyeceksin kendini.
Yırtık neredeyse beyaz uyum noktaları oradadır sevgilim.
Uz! Yırtık bir göğün altında yaşıyor muyuz?
İşyerlerini saran beyaz yası
Unla kaplanan hasta yataklarını
Çocukluğun kırık kollu eğitimini düşündüğümde
Bana değdiğinde
O bilinmez elektrikte
Seni düştüğün yerden birisi kaldırdığında
Mutsuz bilincin beyaz kelebekleri savrulduğunda
savrulduğunda
Şok
Elektroşok
Kim rezerve ranzada yattıysa bilir.
Parçalar neredeyse kanatlar oradadır.
Seninle geçirdiğim bütün beyaz anların toplamı bu sevgilim
kendimi bütünlemeyi beklerken diktiğim.

İz!
İkiz bir ülkeden çıkıp gelen ikiz!
Lacivert çarşaflara buzdan siluetini çizen makas
ve sis, Yaklaşma!

Tuz! Tuz ve buz! Kendinden ayrılarak akan kar ve pus!
o beyaz ülkeden çıkıp giden ikizindi
ardından gelen yağmuru dinle şimdi

İkizinle geçirdiğim bütün beyaz anların toplamı bu sevgilim
kendini bütünlemeyi beklerken diktiğim.


DANS ADIMLARI ATARAK
DANS YUVARLAĞININ DIŞINA ÇIKMAK

Sonsuza dek daha küçük kadrajlara bölünerek
ilerleyen bir aynanın kendi sabit merkezine
doğru yaptığı iç yolculukta geride bıraktığı
tek şey
bir jet uçağının sesi
cıhar-ı yek
Çocukken çizilen renkli patates mühürleri gibi
ah evet şimdi o çocukluğun ay-ışıklı gecelerinde
olduğu gibi dantel yapraklı selvi ağaçlarının
serin nefti yapraklarına gözümüz takıldığında
zeytin ağaçlarının sesini duyar gibi olduğumuz
yani onlar cırcır böceklerinin eşliğinde
serin akşam şarkılarına başladığında
akşam sefaları gecenin getireceği
binbir kötülükten ürkerek eve yani
kendilerine doğru bir yolculuğa çıktıklarında
arazöz geçtikten sonra
dış kapı önlerine su döküldüğünde
kurabiyeleri bir an evvel karabilmek için
büyük bir ciddiyet ve sabırsızlıkla
ev ödevlerine oturulduğunda
bir taşra gelini duvağı ile birlikte
motosikletin arkasına oturtulduğunda
sevgilim
will you come stepping out with me?

Yorumlar