Enis Batur



KIRKİKİNDİLER



"Bu sarı, tok tütünü senin için
ayırdım; senin için soydum
domatesin kabuğunu, senin için
dildim, tuzladım".


"Senin için perdaha çektim içimdeki
hayvanı; gövdemi yaya, burguya
aldım senin için. Bu koku, bu kor,
bu gemsiz istek senin açlığın için".

"Toprak suya doydu bu yıl, ben sana
daha doyamadım" diye sürdürüyor
kadın, içinden. "Yüzündeki gururlu
umutsuzlukla içimdeki doludizgin
kısrağa katıl".
 

SICAK KAN



Sizin için kalktım geldim
ve her tarafınızdan ayrı bir koku topladım.
Göğsünüzden inat,
boynunuzdan uzun sonsuz bir damar,
açılmış çiçeğinizden hercai polen.
Her tarafınıza ayrı bir koku bıraktım,
genzinizde bukağı, bileğinizde
en derin kuyuya atsanız
sesi silinmeyecek huzursuz zaman,
dibimden ilk bulunduğu günkü kadar gür ateş,
kökümden nefes, sapımdan
uzun sonsuz bir okun asi ıslığı.
Kokularım kokularınız artıkÑ
bir çingenenin kahkahasında patlayan
ansızın güneş.


Sizin için kalktım, geldim.
Belinize doladığım bu koldan biraz önce
çözdüğüm saate akrep yelkovana kördüğüm,
içinizde hızla köpüren Dicle'de
fırdöndü bir atım:
Bu keman sizsiniz, bu hoyrat yay benÑ
alnınızda birikmiş her taneye yansıyor
yüzümdeki gezgin fırtınanın topladığı iz,
iki göz sizde dimdik iki giz,
çıkıyorum doruğunu görmediğim merdivenden
iniyorum dibini görmediğim,
korkularım sizin korkularınız artıkÑ
ya şimdi ölmeyeceksem.
 

Sizin için kalktım birdenbire yerimden,
sizin için konuştu şiirin nicedir
silindiği bu dil, çalıştığı bu soğumuş kas,
kilitlenmiş bu kasık,
bakışıma dadanan bu kırılgan şimşek
sizin için çıktı gecenin simsiyah yüzüne,
sizin için topladığım bulutlar
ve koptuğum sağanak,
ağzımdaki körelmez savaş
ve bu kesik çığlıktaki taşkı,
sizin için bu tutuşmuş fitil,
bu kesif dumanı gözbebeğinize
durmadan gönderen körük,
sizin için
tırnaklarınızı boyayan
sıcak kan.

Sizin için kalktım yerimden,
üstümdeki koyu kara tren hüznü,
dilimde herkesin unuttuğu
ve gizini sökmek istediği uçarı aruz,
ellerimdi ateşin ucunda kıvranan,
kimsenin durduramadığı soluğumdu
dolaştığı an her yeri hemen kavuran,
taşıdığımız ortak göçmen ruhta
tuzaklarını bir bir açan ve çözen
gövdeydi - sessiz geceden akan.
Benim için açıldınız,
kartal kanatlı pencere.
Benim için uzun sonsuz saçınızdan
dolanıp karadüşlerime öldünüz,
toprakta benim için dirildiniz pupa yelken,
güldünüz, tıkandınız, kılıcıma kın
benim için delirdiniz, içiniz deniz.

Sizin için kalktım birdenbire yerimden,
sizin için geldim ağır ağır. Bu tohum,
bu karmaşık düzenli terkedilmiş bahçe,
heryeri ışıksız bu yabanıl orman sıkışıklığı
yılları delerek büyümüştü içimde.
Beklememiştim ki sizin için
benim için beklemediğiniz dönemeçte:
Çıkagelmiştiniz, çıktım geldim,
sönmez artık bu uzun sonsuz yangın,
kokular ve korkular,
bir duruş, biriki tokadı andıran kelime,
bu sokaklar, bu midye gibi
kendi üstüne kapanan loş şehir
izlerimizi silmez. 
  
KAYNAK MESELİ


 
Ağacı derisinden sıyırıyorum.
Bir iklim gelgiti içinde gelişiyor
günün çıbanı: Kor siyahın bünyesinde
çoğalıyor meşin derin deri izi.


Bu neşeyle kanı denetleyen
yaşlı çocuk umutsuzluğa çiziyor
etin eksenini.
Coşuyor, ürküyor belki, usulca
yayılıyor ateşin, yalımın katsayısında.

Soruyor:
Güneşin sızdığı çatlakta mı ışık?

Başka bir kaynak mı
yarımadadan suya doğru
başınabuyruk?

Bilinmeyen onuruyla karşılaşıyorum
keskin anların. Tenha gün
gecenin girdabından
açılan pencerede patlıyor.

Ağrı taşıyorum uslu ve usta.
büyüyor, taşıyorum
göksel iliğinden kırmızının.

Yorumlar